Restoran,
bar sandalyesi ve kulüp mimarisi ve iç mekan tasarımı dünyaca ünlü birçok mimar ve tasarımcının ustalığını gösterdiği alanlardan biri. Değişen yaşam anlayışları, sosyalleşme, yemek ve eğlence kültürü, yeni malzeme ve teknolojilerin getirdiği olanaklar yeni nesil restoran, bar ve kulüp mekanlarına da yansıyor. Dünyanın farklı noktalarından seçtiğimiz sıra dışı mekanlar, sadece sunduğu hizmet ile değil mekan kurgusuyla da konuklarına farklı deneyimler yaşama fırsatı sunuyor.
Restoran, bar ve kulüpler, sundukları servisin ötesinde, gelen konuklara tüm duyularına seslenen yepyeni bir deneyim yaşatmayı vaat eder. Avustralya’da bulunan Koichi Takada imzalı Tree Restaurant (ağaç restoran) Japon kültürünün öğelerini içeriyor. Bu projede, Japonların kiraz çiçeklerinin açıldığı zamanda yapılan geleneksel festival Hanami’ye yeniden hayat veren bir konsept olması istenmiş. Hanami festivalinde baharın gelişi, çiçek açmış kiraz ağaçlarının altında akşam yemeği yenerek kutlanır. Bu fikirden yola çıkarak projenin geliştirilmesi sürecinde sadece Japon yemeklerinin doğru bir biçimde sunulması değil aynı zamanda sembolik olarak büyük bir ağacın altında yemek yenildiği hissi yaratılması amaçlanmış. Böylece, ağacın gölgesinde olmanın getirdiği konfor ve huzur iç mekanın atmosferine de yansıyor.
Takada, belirlenen bu konsept doğrultusunda iç mekan çözümlemesi yaparken, tüm hacmi etkisi altına alacak büyük bir ağaç fikrinden başlamış. Ağacın dalları res-toranın tüm çevresi boyunca uzanıyor ve ziyaretçileri sarmalıyor. Tasarımcının eğrisel olarak düşünmüş olduğu dalları oluşturan ahşap profiller CNC teknolojisi kullanılarak kesilmiş, böylece tüm detayların hatasız ve malzeme israfı olmadan elde edilmesi sağlanmış. Ağacın yapımında ahşap malzemenin tercih edilmiş olması mekana sıcaklık kazandıran önemli bir unsur. Ayrıca bu malzemenin duvarlardaki boya ve dokulu yüzeylerle kontrast yaratması ağacın daha güçlü bir şekilde ön plana çıkmasını sağlıyor. Restoranda yemek yeme alanları ise trenlerdeki suşi restoranlarının doğanın içinde bir alana dönüştürülmüş halini yansıtıyor. Ağacın ahşap dallarının arasına yerleştirilmiş noktasal aydınlatma elemanları ziyaretçiler hareket ettikçe değişiyor ve tren hareket halindeyken güneş ışığının trenin içerisinde yarattığı düzensiz aydınlanmayı taklit ediyor.
Hollanda’nın Bodegraven şehrindeki McVillage, çocukların ihtiyaçlarına yönelik tasarlanan ilginç bir restoran projesi. McDonalds firma sının Uxus tasarım grubuna vermiş olduğu bu projede, 7 yaşının altındaki çocuklar için “ne yersen ona göre hareket edersin” temalı heyecan verici bir aktivite alanı tasarlanması istenmiş. Firma tarafından tanımlanmış olan konsept UXUS’ e, 20 m2’ den daha küçük bir alanda eğitimsel ve eğlenceli bir oyun ortamı yaratılması ilhamını vermiş. Goudseweg sem tindeki McDonalds restoranının bir kısmını oluşturan projede özellikle illüstratif grafik tasarım öğelerinden faydalanılarak mekansal uygulamalar yapılmış. Estetik olarak eğlenceli, ancak görsel olarak sofistike bir mekan olan McVillage, restoranın genelinde hem ebeveynleri hem de çocukları memnun eden hoş bir atmosfere dönüşmüş.
Tasarımın ana kurgusu bir dizi kır evinde yaşanabilecek deneyimleri kapsayacak şekilde farklı coğrafik bölgeler ve değişik yaşlardaki çocuklara hitap eden imajları içeriyor. Böylece McDonalds kasabasında başka bir değişle Mc Village’de çocuklar kendi hayallerini ve kendi hikayelerini oyuna dönüştürebilir. Her kır evi bir yemeğin masaya gelmeden önceki serüvenini anlatır. Yemeğin hikayesi tarlada başlar, markette devam eder ve mutfakta son bulur. UXUS çocuklar için yaratmış olduğu bu mekanlarda bir çiftliğin, marketin ya da mutfağın şefi olduklarını hissettirmelerini amaçlamıştır. Bu şekilde yemek yapmanın eğlenceli bir aktivite olduğu mesajı verilmeye çalışılmıştır. Ayrıca üç boyutlu öğeler ve illüstrasyonlar çocukların kendi hikayelerini yaratmaları için ilham kaynağıdır. Kır evi olarak tasarlanmış olan bölümlerde çocukların günlük yaşamdaki fiziksel davranışlarını oyun şekline dönüştürerek gerçek hayattaki aktivitelerle en yalın şekilde ilişkilendirmeleri sağlanmış ve bundan yola çıkarak tüm görseller 3 boyutlu oyun öğeleriyle birleştirilmiş. Projede kullanılan malzemelerin ise çocukların dikkatsiz ve sert hareketlerine karşı zarar görmeyecek dayanıklılıkta ve zehirli madde içermeyen tipte olmalarına özen gösterilmiş. Ayrıca malzeme tercihi yapılırken özellikle canlı renklerde olmalarına dikkat edilmiş.
Gündelik bir restoranın ilginç bir mekan dönüştürülmesine verilebilecek örnekler den biri ise Out of Stock Design tasarım grubuna ait olan Singapur’daki Hatched isimli projedir. Elli yıllık eski bir öğrenci yurdunun içerisine konumlandırılmış olan bu restoran Singapur Ulusal Üniversitesi Hukuk Fakültesi kampüsünün yanında yer alıyor. Tasarımdaki ana düşünce rahat ve eğlenceli bir atmosfer yaratmaktır. Burada tüm gün boyunca kahvaltı servisi yapılmaktadır ve restoranın temasını sadece kahvaltı ve yumurta oluşturuyor. Projedeki önemli bir meydan okuma 58 m² içerisindeki bir mekanda 38 kişinin yemek yemesi mümkün olabileceğinin is patlanmış olmasıdır.
Hatched restoranda ağırlıklı olarak ahşap kullanılması mekanı daha sıcak hale getirmiş. Ahşabın diğer malzemelerle dengeli uyumu, samimi bir atmosferde yaratmak tadır. Ayrıca tavandan sarkan çok sayıda çıplak ampul mekana doğal ve sempatik bir görünüm kazandırarak en çok dikkat çeken tasarım öğeleri haline gelmiş.
İlginç
bar sandalyesi ve restoran tasarımlarından biri diğeri ise Castell D’emporda Şatosu’nda dır. İspanya’nın Girona bölgesine çok yakın ve küçük bir şehir olan La Bisbal civarlarında 1301 yılında inşaa edilen Castell D’emporda yüzyıllarca Margarit ailesinin mülkü olmuş. 1973 yılında Salvador Dali bu şatoyu eşi için satın almak istemiş, ancak şatonun sahibi sanat eserleri karşılığında satmayı reddetmiştir. Castell D’emporda 1999 yılında otele çevrilmiş. Butik otel olarak hizmet veren Castell D’emporda’nın restoranı ise İspanya’nın sembollerinden biri olarak restoran ziyaretçilerine büyük bir teras üzerinden muhteşem bir panorama sunuyor. Concrete Architecture’ın ta sarımını üstlenmiş olduğu restorana ait proje ön görüşmelerinde mal sahibi büyük bir teras ve bu terasın rüzgar ve yağmurdan korunacak biçimde örtülmesini istemiş. Bu düşünceden yola çıkan tasarım grubu, projenin ana konseptini örtünün oluşturmasına ve bu örtünün altında otururken terasta olunduğu hissinin yitirilmemesine karar verilmiş. Concrete Architecture’ın proje grubu, Castell D’emporda’ın terasta otururken rüzgarın hissedilmesinin önemli olduğunun altını çiziyor. Eğer gerekliyse yağmur ve güneşten korunmak için koruyucu bir örtü yapılabilir ancak bu örtü ziyaretçiyle manzara arasında engel yaratma malıdır. Bu düşünceyle örtünün mümkün olduğunca soyut ve şatonun mimarisiyle yarışmayacak formda olmasına özen gösterilmiş ve farklı büyüklüklerde on iki daire terasa rastgele yerleştirilmiş. Dairelerin birbirlerine değdikleri yerde eriyormuş gibi görünmeleri istenmiş. Birleşim yerlerinde oluşan boşluklar ise camla doldurulmuş. Dairesel örtü formu ve birleşimlerdeki cam örtüler hem içeride hem de dışarıda olma hissi yaratıyor. Ayrıca tasarım tarihi binaya hiçbir noktada değmediği için şatodan tamamen bağımsız olarak çağdaş bir eleman olarak algılanıyor.
Bu şekilde binanın bir uzantısı gibi görünürken tarihi karakterine de karşı çıkıyor. Örtünün üstü ve kenarları paslanmış çelik yapılarak binanın dokusu ve doğayla uyum sağlaması amaçlanmış. Bu sistemi taşıyan çelik kolonlar ve tavan ise beyaza boyanarak altındayken açık ve ferah bir dış mekan atmosferi yaratılmak istenmiş. Geçirgen bölücü perdeler ise soğuk havalarda ve karayel rüzgarları estiğinde çok kısa süreliğine hızlı bir biçimde korunmayı sağlar. Örtüyü oluşturan dairelerden birinin altında bar alanı tasarlanmış. Diğer bölümler ise yuvarlak ve kare biçiminde mermer masalarla bütünleşen beyaz deri kanepeler kullanılmış.
Alıntı hafelegateway